
ÖZEL VİDEO HABER
www.izmiryasam.net'in "Gel Konuşalım" programında Gazeteci Erdal Divriklioğlu'nun konuştuğu Gazeteci-Yazar ve İntegral Araştırma Şirketi Koordinatörü Ümit Yaldız oldu. Yaldız ile Türkiye siyasetindeki normalleşme sürecinden başlayarak, İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Dr. Cemil Tugay'ın yerel seçimlerden bu yana geçen süreçteki gündemini ve daha birçok konuyu konuştuk.
"GEL KONUŞALIM" İZLE
Yaldız’ın öne çıkan açıklamalarından satır başları şu şekilde.
Hükümet, ciddi anlamda sıkı ekonomi politikalarıyla beraber makro düzeydeki aldığı önlemleri mikro düzeye indirmeye çalışıyor. Enflasyonu tek haneli rakamlara indirmek, ihracatı yükseltmek, dar gelirli kesimi biraz rahatlatmak, Merkez Bankası'ndaki rezerv sorununu çözmek gibi pek çok ekonomik konu başlığı altında, o beceriksiz görüntüyü Cumhurbaşkanı Erdoğan ortadan kaldırmaya çalışıyor. Erdoğan’a zaman lazım; ekonomiyi düzeltebilmesi için en az 2-2.5 yıl vakte ihtiyacı var. Burada asıl olan, Özgür Özel’in Erdoğan’a bu zamanı niye tanıdığı bence. Bence Özgür Özel’in de zamana ihtiyacı var.
CHP Genel Başkanı Özgür Özel’in de CHP’nin gerçek anlamda liderlik noktasındaki eksiklerini tamamlamak için zamana ihtiyacı var. Özgür Özel’in CHP Genel Başkanı olma sürecini biliyoruz. Hatırlıyoruz. Nasıl olduğunu, kim tarafından o makamlara uygun görüldüğünü, hangi koşullarda seçildiğini, Ekrem İmamoğlu desteğinin ne anlama geldiğini, bir çeşit İmamoğlu vesayetinin olduğunu görüyoruz. Fakat Özgür Özel haklı olarak diyor ki: “Ben CHP’nin hâlihazır genel başkanıyım ve kâğıt üzerinde gerçekte ne kadar olduğu tartışılsa da 31 Mart Yerel Seçimlerinin muzaffer genel başkanı benim. "Bülent Ecevit’ten sonra CHP’yi birinci parti çıkaran genel başkan benim.” diyor. Bu bir gerçeklik mi? Evet. Fakat bu işin resmi tarafı. Asıl itici gücün Ekrem İmamoğlu olduğu, Mansur Yavaş olduğu, CHP’deki değişimin gerçekleşmiş olmasının doğal rüzgarının olduğu, bu başarıda Kemal Kılıçdaroğlu döneminde kurulan ittifak zeminlerinin de etkili olması gibi Özgür Özel’in sürece olan katkısı tartışılıyor. CHP içinde de tartışılıyor. Bir gerçeklik var: Genel Başkan Özgür Özel, 'Genel başkan ben isem, bu başarı bana yazar,' demek istiyor.
CHP’de delege kontrolü İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu’nun elinde.
CHP üzerindeki belki üzerindeki vesayet duygusunu ve görüntüsünü ortadan kaldırmak için Özgür Özel’in de zamana ihtiyacı var. CHP’nin genel başkanı olarak siyasi bir aktöre dönüşmek ve belki bir sonraki süreçte Erdoğan ile bizzat yarışmak için zamana ihtiyacı var. Bugünden bakıldığında, Özgür Özel genel başkan; ancak vesayet altında, İmamoğlu’nun desteği ile oraya geldi ve hâlâ İmamoğlu’nun desteği ile oturduğu biliniyor. Belki bir olağanüstü kurultay yapılsa koltuğu tartışmaya açılacak gibi görünüyor. Tüm bu süreci yönetmek ve belki bir kurultay süreci yaşayarak partisinin örgütsel kontrolünü ele almak zorunda; çünkü örgütü kontrol etmeyen genel başkan, CHP’de hiçbir şeyi kontrol edemez. Tek gerçeklik delegedir. Delege kontrolü de şu anda iki kişide var: İmamoğlu ve Kılıçdaroğlu.
Bana göre, bu normalleşme trafiğinin altında zamana ihtiyacı olan iki liderin iş birliği var.
Özgür Özel’de delegenin olmadığı, örgütsel desteğinin belki seçimden sonra bir parça artmış olsa bile, yani yerel seçimde evet bu ekip başarılı oldu, biz bu ekibe saygı duyuyoruz düşüncesi yaygınlaşmış olsa bile, CHP delegesinin asıl yönlendiricilerinin Kılıçdaroğlu ve İmamoğlu olduğu herkes tarafından biliniyor. Özgür Özel bir kongre, bir kurultay yaşamalı; bunu yaparken de kitlelere kendine has politikalarla kendini sevdirmeli, kabul ettirmeli ve “evet, bundan olur” dedirtebilmeli. Bunun için onun da zamana ihtiyacı var.
Bu normalleşme trafiğinin altında, zamana ihtiyacı olan iki liderin bana göre iş birliği var. Türk siyasetinin gerçekten bir normalleşmeye ihtiyacı vardı. Yani şöyle düşünün: Türkiye’de iktidar partisini temsil eden Erdoğan ile ana muhalefetin lokomotifliğini üstlenen CHP’nin genel başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, şehit cenazesinde bile birbirlerinin elini sıkmayan, birbirlerinin yüzüne bakmayan figürlere dönüşmüşlerdi. Dolayısıyla onları destekleyen kitleler de kutuplaşmış, cepheleşmiş hatta zaman zaman düşmanlaşmıştı. Türkiye’nin son 10-15 yılındaki, özellikle son 10 yılındaki kutuplaşma dediğimiz zehrin bu kadar etkili olmasını ve Türkiye’yi bir takım fay hatlarına bölmesini sağlayan şey, herkesin kendi kutbuna hitap ettiği için kısmi bir memnuniyetin de olduğu bir siyasal tablo ile karşı karşıyaydık. Bu tablo sürdürülebilir değildi. Bu tablonun değişmesinin sebebi, biraz önce söylediğim gibi, iki liderin farklı sebeplerle zamana ihtiyacı olması olmamalıydı.
Kemal Kılıçdaroğlu böylesine bir ortamdan, kendince böylesine bir mücadeleden diyor ki: "Ben sarayla mücadele ettim, Erdoğan’la mücadele ettim. Müzakere etmedim. Bütün bunları ben yaptım. Hikayeyi bir noktaya kadar taşıdım. Tüm bu birikimlerim heba oluyor," anlamında sitemlerini gördük. Yani “Sarayla müzakere edilmez, mücadele edilir” dediği gibi, Kemal Bey’in baktığı noktadan bu doğru görünüyor. Fakat Özgür Özel, Kemal Kılıçdaroğlu’nun kötü bir kopyası olmaktansa, kendi orijinal politikasını hayata geçirmek adına daha radikal adımlar atmayı tercih etti. Değişim denilen şeyi biraz genişletti.
Helalleşme ile normalleşme birbirinden uzak kavramlar değil.
Esasen, Özgür Özel’in kurultayda en önemli vaatlerinden bir tanesi CHP’nin hapsolduğu %25-26’lardaki cam tavanları yıkacağını söylemesiydi. Yerel seçimlerde yüzde 30-35 gibi bir noktaya ulaşmış görünüyor. Fakat yerel seçim aldatıcıdır, çünkü yerel seçimde ittifak duygusu etkili olmuştur. Yerel seçimdeki fotoğrafa bakarak, evet, İYİ Parti’nin CHP tarafından yutulduğunu görsek bile, İYİ Parti’nin kendini toparlaması yahut İYİ Parti'ye benzer bir partinin (ki bugünlerde düşünülüyor) yeniden kurulması halinde CHP o %10’u tekrar kaybedebilir. O yüzden Özgür Özel, bir çeşit normalleşme adımı atarak, farklı kitlelere de hitap ederek, özellikle iktidar cephesindeki seçmeni korkutmayarak hareket ediyor. Bu önemli bir şey; Kemal Kılıçdaroğlu dönemini hatırlayalım, bir helalleşme meselesi vardı. Aslında, oradaki helalleşme ile buradaki normalleşme birbirinden çok uzak kavramlar değil. Kemal Kılıçdaroğlu o dönemde toplumdaki her kesim ile “Helalleşmemiz lazım” derken, aslında Özgür Özel’in bugün normalleşme olarak attığı adımlarının pek çoğunun başlangıç noktasıydı, miladıydı diyebiliriz.
Siyasetteki bu normalleşme stratejik bir normalleşmedir.
Benim görüşüme göre, bu normalleşme Türkiye’nin normalleşmeye ihtiyacı olduğundan çok, iki liderin zamana ihtiyacı olduğundan kaynaklı bir normalleşmedir. Yani stratejik bir normalleşmedir. “Türkiye’yi bir soğutalım, yeter bu kadar ayrıştırdığımız, kutuplaştırdığımız,” yerine, “Kardeşim, ben şu ekonomiyi düzeltene kadar zamana ihtiyacım var. Bu arada zaten doğal Cumhurbaşkanı adayı Ekrem İmamoğlu görünüyor, yahut ondan sekerse Mansur Yavaş görünüyor. Bu arada CHP’nin bir genel başkanı var. CHP’de genel başkan olmak, ben katılmıyorum bu fikre ama, 'Atatürk’ün makamında oturan birinin de böyle vesayet altında yönetiliyormuş gibi, atanmış gibi görünmesi veya o duyguyu sürdürebilmesi çok mümkün değil.' Liderlik zehrini içmişsiniz, üstüne %35 gibi, 47 yıl sonra gelen bir birincilik var. Bu birinciliği neden Ekrem’e ya da Mansur’a yedirelim? Bu birincilikte benim de hakkım var” duygusu var.
Ekrem İmamoğlu, gündem belirleme gücünü Özgür Özel ve Erdoğan ikilisine kaybetti.
Bu duyguyla beraber daha güçlü bir siyasi aktöre dönüşmek isteyen bir CHP genel başkanı var. Bu sürece şu anda Erdoğan hizmet ediyor. CHP’ye ziyarette bulunarak hizmet ediyor. Özgür Özel’i her fırsatta dikkate alarak, muhatap alarak hizmet ediyor. Özgür Özel ile bakanlar arasında köprü kurarak hizmet ediyor. Yani ciddi bir normalleşmeden söz ediyoruz. Bu normalleşmede Türk kamuoyu Ankara’ya odaklanıyor. Özgür Özel ile Erdoğan arasındaki gelişmelere odaklanıyor. Ekrem İmamoğlu bir gündem belirleyen olmaktan uzaklaştı. Mansur Yavaş ise stratejik olarak iyi bir alternatif olarak duruyor. Ekrem İmamoğlu, o gündem belirleme gücünü, yetisini Özgür Özel ve Erdoğan ikilisine kaybetti diyebiliriz.
Comments