VİDEO RÖPORTAJ: Erdal Divriklioğlu
Sizlere Mustafa Evran’dan bahsetmek istiyorum. 2011 yılında Erzurum’un Aşkale ilçesine, Tarım ve Orman Bakanlığı tarafından veteriner hekim olarak atandı. Ardından Aşkale İlçe Tarım Müdürlüğü'ne vekaleten baktı.
Sabah 5.30’da hayvan aşılamaya, öğlen traktör tepesinde arazide çalışmaya, akşam ise köylerde çiftçi ve üreticiye eğitim vererek günlerini durmaksızın geçiren Evran, Agro TV CEO’su Doğan Başaran’ın dikkatini çekti.
2016 yılında Agro TV’de “Farklı Müdür” programıyla 60 bölümü aşan bir yapım gerçekleştirmeye başladı. Tire İlçe Tarım Müdürlüğü görevine geldikten sonra da TV programlarına devam eden Evran, bu süreçte de durmadı. Tire’de İlçe Tarım Müdürü olduğu dönemde çiftçi ve üreticiye YouTube üzerinden canlı yayında 5.000’i aşkın kişiye eğitim verdi. Eğitim verdiği toplam kişi sayısı 30 bini aşan "Farklı Müdür" Mustafa Evran, Tire’de çiftçi ve üreticiyi teşvik eden bilgi yarışmaları da düzenledi.
Yaklaşık 8 ay önce Tire İlçe Tarım Müdürlüğü’nden istifa eden ve şimdi ise Tarım CAN A.Ş.’yi kurarak yoluna girişimci olarak devam eden Mustafa Evran’ı, www.izmiryasam.net olarak “Gel Konuşalım” programında konuk ettik. Tarım ve hayvancılığın bugününü, güncel konularını ve sorunlarını konuştuk.
İşte Mustafa Evran’ın açıklamalarından öne çıkanlar.
Farklı Müdür programı nasıl başladı?
“2011 yılında Erzurum’un Aşkale ilçesinde Tarım ve Orman Bakanlığında Veteriner Hekim olarak göreve başladım. 2016 yılında ilçe tarım müdürlüğüne vekaleten bakarken “Farklı Müdür” kavramı ortaya çıktı. Ülkemizde genel olarak tüm kesimlerde sevmediğim bir yön var; masa başında çok iyi konuşuruz ama konu aksiyon almaya geldiğinde konuştuğumuzla kalırız. Kamuda, özel sektörde ve toplumsal olarak böyleyiz. Ben her zaman konuştuğumuz şeylerin hayata geçirilmesi tarafında yer almaya çalıştım. Hayata bakışım hep bu oldu. "Farklı Müdür" kavramı da Aşkale’deyken ortaya çıktı. Normalde neden devlet memuru olunur diye sorduğumda, genelde az çalışmak, mesai saatlerinin belli olması ve garantili bir iş cevabını alırız. Bizde, memurlukta bu genel tanımlamalara rağmen tarım teşkilatı devamlı aktif olmak zorunda; ülkemizin tarım ve hayvancılığı için kamunun ciddi bir iş yükü var. Erzurum’da sabah 5.30-6.00’da hayvan aşılmaya gidiyorduk. Kamuda, arkasında rulo balya silaj makinası olan 150 beygir traktöre sahip tek yer bizdik. İlçe tarımın makina ve ekipman parkımız vardı. Bu farklı bir şey değil; farklı olan, bu makinayı benim kullanmam ve gece gündüz demeden çalışmamdı. Bölgede mera hayvancılığı olduğu için akşamları da aşıya giderdik. İşin sonunda köylere gitmişken oradaki üreticilere de eğitim veriyorduk. Şu anda AGRO TV’nin CEO’su Doğan Başaran Bey, “Normalde müdürler odasında oturur, protokolü ağırlar; sana bakıyorum sabah aşıdasın, öğlen arazidesin, akşam tekrar sahadasın” diyerek bu durumu fark etti ve "Farklı Müdür" adı böyle ortaya çıktı. Doğan Bey, bu programın isim babası oldu. Aslında bizim yaptıklarımız normal; insanlarımız masa başında oturan, devamlı kurumda oturan bir memur şablonuna alışık olduğu için, üreticiler bizi sahada görünce “Bu müdür nasıl müdür böyle?” diye teveccüh gösterdiler. Yoksa ben farklı olduğumu düşünmüyorum; çünkü bir ilçe tarım müdürünün sahada, üreticiyle birlikte olması kadar doğal bir şey olamaz. Ama bizde tam tersi olduğu için, 2020 yılında Tire’ye ilçe tarım müdürü olarak geldiğimde, sabah aşı yapmak için ahıra gidiyorduk. Üretici, benim ilçe tarım müdürü olduğuma inanmadı; çünkü üzerimde veteriner hekim kıyafeti, ayağımda çizme vardı. Ahırına gitmiştim ve insanlar ilçe tarım müdürü olduğuma inanmadılar.”
Agro TV’de kaç program yaptınız?
“Agro TV’de "Farklı Müdür" programı olarak 60’ın üzerinde program çektik. Şu anda YouTube üzerinden programlar yapıyorum. Orada programları da çeken ve editleyen de bendim.”
Tire İlçe Tarım Müdürlüğünden neden istifa ettiniz?
Hayallerimin peşinden gittim.
“Bu soru bana en çok sorulan sorulardan biri. Yaklaşık 8 ay önce Tire İlçe Tarım Müdürlüğünden istifa ettim. Kamuda şöyle bir durum vardı; o dönemde koştur koştur çalışırken, sonuç itibariyle ilçe tarım müdürü olarak bir TV programı yapıyorsunuz, sürekli gündeme geliyorsunuz. Kaldı ki, Tire İlçe Tarım Müdürlüğü olarak sosyal medya hesaplarımız, Türkiye genelindeki en aktif sosyal medya hesaplarından biriydi. Herkesin kafasında "İl müdürü mü olmak istiyor, Bakan mı olmak istiyor, ne yapmak istiyor bu adam? Cumartesi-Pazar’ı yok, gecesi gündüzü yok, bu kadar çalışır mı?" gibi bir soru işareti vardı. İşin açıkçası o zamanki derdim sadece memleketti; çiftçimize, üreticimize bir şeyler öğretebilmekti. Ancak kamuda yapabileceklerimiz sınırlıydı. Sınırdan kastım; sadece görev yaptığınız yerdeki çiftçiye ve üreticiye ulaşıp bir şeyleri değiştirmeye çalışabilirsiniz. Başka bir bölgedeki üreticilere ulaşamazsınız. Tire’de şunu keşfettim: İnsanlara dokunmadığınız, onlara ulaşmadığınız sürece bir şeyleri değiştiremezsiniz. Yetişkin eğitimi, dünyanın en zor işi. Bizim ülkemizde tarım ve hayvancılıkla uğraşan insanlar genellikle okuyamamış ya da okumamış, köyde kalmış insanlar olarak görülüyor. Bu insanlarımıza bilgi ile bir şeyleri daha doğru öğretip ilerlemelerini sağlamanız gerekiyor. Bugün tarım ve hayvancılıkta ülkemizde birçok problem var. Bu problemlerin temelinde yatan en önemli konu, köyde yaşayan insanlarımızın konu ile ilgili profesyonel eğitimlerinin olmaması. Tire İlçe Tarım Müdürü iken çiftçilerimize ve üreticilerimize çok ciddi eğitimler verdik. Bu eğitimleri YouTube’da anlık olarak 5500 kişiye canlı eğitim olarak verdim. Toplamda 30 binden fazla kişiye eğitim verdim. Hal böyle olunca, kamuda artık ne yapabilirim sorusuna cevap aradığımda tekrara düşecektim. Bir üst bürokrat olmayı hedeflesem, ben bir defa masa başını seven bir insan değilim; “Ayağım toprağa, elim hayvana değmesi lazım” diyen biriyim. Her zaman sahada olmayı tercih ettim. Tire’de ilçe tarım müdürü iken çiftçilerimize ve üreticilerimize, yaptıkları her işin her adımının kaydını tutmaları gerektiğini söylüyordum. Tarım ve hayvancılıkta, eğer elinizde veri yoksa işinizi yönetemezsiniz. Veri olmadan bir işi yönetmeniz mümkün değil. Üreticiye bunu söylüyorduk, ancak üreticinin verilerini kayıt altına alabileceği bir program yoktu; olan programlar ise çok yüksek meblağlarda ve profesyonel programlar olduğu için çiftçimizin kullanabilme şansı yoktu. Bu kapsamda, şu anki ortağımla beraber bir yazılım yapmaya karar verdik. Bu yazılımı ücretsiz olarak bütün üreticilere sunmak istedik. Bu süreçte Tire İlçe Tarım Müdürlüğü’nden istifa ettim; burada da bir ticari beklentim yoktu. Dışarıda maddi olarak daha çok kazanacağım duygusu yoktu bende. Tamamen hayallerimin peşinden gitmek diyebiliriz. Ücretsiz izne bile ayrılmadan doğrudan istifa ettim. Şimdi artık Türkiye’nin her tarafına gidebiliyoruz. Çiftçilerimize, üreticilerimize ulaşabiliyoruz. Bu da bizi en çok mutlu eden şeylerden biri.”
Tarım CAN Akademi olarak hangi konularda faaliyet gösteriyorsunuz?
“Evet, Tarım CAN Akademi Medya ve Yazılım A.Ş. olarak, Türkiye’de ilk defa üreticilerimizi 5 yıldızlı bir otelde bir araya getirerek 54 farklı ilden 470 üreticiye ücretli eğitim veren tek kuruluş olduğumuzu düşünüyorum. Normalde bu tür organizasyonlarda firmalar, üreticileri ücretsiz bir araya getirmeye çalışır, salon dolsun diye. Biz ise tam tersini yaparak, Türkiye’nin en iyi akademik hocalarını bir araya getirip üreticilere "Çiftçi Zirvemiz" ile 2 gece 3 gün Afyon Sandıklı’da termal bir otelde eğitim verdik. 18-21 Kasım 2024 tarihlerinde de bu kez 2. zirvemizi gerçekleştireceğiz. Hani insanlar diyorlar ya, çiftçiler eğitimlere gelmek istemiyor diye; bence insanlarımız doğru ve uygulanabilir bilgiye gayet açıklar, öğrenmek istiyorlar. Hakkari’den Edirne’ye kadar, dediğim gibi, 54 ilden üreticiler bu eğitimlerimize katılıyor.”
Tarım ve hayvancılıkta genç nüfusun görev başında mı? Yoksa iddia edildiği gibi çiftçi ve üretici profilimiz yaşlı nüfus mu?
“İstatistiklere bakarsak, çiftçi nüfusunun yaşlandığı, hatta çok yaşlı olduğu söylenir. Ben bu soruya şöyle cevap veriyorum: "Sizin dedeniz veya babanız vefat etmeden malını mülkünü çevresinde paylaşan kaç kişi var?" ÇKS kayıtlarına göre tarla kimin adına kayıtlıysa onun kaydı var. Ancak tarlayı kim işliyor? Gençler mi, yoksa köy kahvelerinde oturanlar mı? Vakti zamanında siz sokakta oyun oynamışsınızdır, ben de oynadım, ama benim çocuklarım şu anda oynamıyorlar; daha çok ellerinde telefon, bir odanın içinde vakit geçiriyorlar. Sokakta çocuklarımızı sınırlı saatlerde görebiliyoruz. Netice itibarıyla gençleri köy kahvesinde görebilmek mümkün mü? Bence değil, çünkü köy kahvesi onlara hitap etmiyor. Birçoğu artık üniversite okudu; gençler bu nedenle telefon veya bilgisayar başında vakit geçirmeyi tercih ediyorlar. Benim köyümdeki okulda nüfus 200 kişiydi, şu anda o okul kapandı. İnsanlarımız ilçeye gidiyor. Zaten köyden kente göçün önünü biz açtık. Aslında tarım ve hayvancılıktaki problemlerin en temelinde yatan nedir derseniz, çiftçinin kendine saygı duymaması, toplumun çiftçiye saygı duymaması, onu "köylü" olarak değerlendirmesi ve küçümsemesi. Bunu şehirde yaşayanlar da yapıyor, köyde yaşayanlar da kendi içinde yapıyor. Köyde yaşayan bir erkeğe kız vermiyorlar bugün. Bu nedenle herkes ne yapıyor? "Nasıl şehre giderim?" diyor. Adamın asgari ücreti varsa kız veriyorlar, sigortası varsa veriyorlar. Ben bunu Erzurum’da da yaşadım, İzmir’de de. Adamın 200 tane kurbanlık hayvanı var, ama evlenemiyor. Gitti memur oldu, hemen evlendi. Memurun ömrü boyunca aldığı maaşı toplasan, 200 tane hayvan alacak birikimi olmaz. Yani bu insanların köyde kalmasını nasıl beklersiniz?”
Toplumun ve köylümüzün kendine bakış açısı neden böyle sizce?
“Bize televizyonlarda gösterilen bir hayat var. Toplumda gençlere yıllarca "az çalış, maksimum kazan, rahat bir işin olsun" denildi. "Çalışan bir işin olsun" denmedi, "rahat bir işin olsun" denildi. Köydeki insanların kılık kıyafetlerinden dolayı onları hep ötekileştirdik, alt sınıf insan muamelesi yaptık. Şimdi diyoruz ki insanlara, "Üretin kardeşim, enflasyon olmasın." Kusura bakmayın, öyle bir dünya yok. Sizin saygı duymadığınız bir kitleden büyük bir şey beklemeyin. Annem ve babam bana "Oku, köyden kurtar kendini, memur ol, rahat et" dediler. Çevremdeki herkes böyle büyütüldü. Şimdi bu insanlara diyorsunuz ki, "Alın, sizlere şöyle destek veriyorum, böyle hibe veriyorum; gidin hayvancılık yapın, tarım yapın." Bu mümkün mü? Değil. Köyden kent yaşamı hep özendirildi. İnsanların şehirde kaloriferli, doğalgazlı bir yerde oturması mı; köyde sobalı bir evde oturup kışın buz gibi dışarı çıkması mı? Yoksa, her şeyin elinin altında olduğu, marketin evinin altında olduğu bir şehirde yaşamak mı? İmkanlar ve sosyalleşme anlamında hep şehir özendirildi. Köyde yaşayanlarda da şöyle bir sıkıntı var: Adamın ilçe merkezinde 10 tane evi var ama köydeki evine bakın; yaşanacak bir yer değil, bakımsız. 10 tane evin varsa, kardeşim, köyüne dubleks, bakımlı bir ev yap. Yani insanlar sana imrensin, örnek alsın. Ama ilçedeki 10 ev, sana bir prestij sağlıyormuş gibi “Benim şu kadar ilçede evim var” demekle yetiniyorsun. Gençlerle konuşuyorum, sohbet ediyoruz, "Hocam ne yapalım?" diye soruyorlar. Ben de diyorum ki, "Sizin yerinizde olsam, şehirde ev sahibi olacağıma, mis gibi köyde yaşarım"diyorum.
Türkiye'de çiftçilik bir meslek olarak nitelendirilebilir mi?
Çiftçilik, Dünyanın En Zor Mesleği
“Bizde çiftçiliğin bir tanımı yok. Şu anda bir kuaför salonu açabilir miyim? Öncelikle bu meslekle ilgili bir eğitimim, bir sertifikam yok; açamam. Ama bir tane ya da 500 tane inek alırsam, benim adım çiftçi oluyor. 1 dekar ya da 10 bin dekar tarım arazisine sahip olsam, ÇKS’ye kaydımı yaptırdığımda adım çiftçi oluyor. Aslında problem tam burada başlıyor. Öncelikle çiftçiliğin tanımının ve eğitiminin olması gerekiyor. Dünyanın en zor mesleği çiftçilik. Sebep ise şu: Hayvancılık yapıyorsa biri, aynı zamanda tarımla da uğraşmak zorunda çünkü kendi yem bitkisini yetiştirmeli. Bu üreticinin, bir veteriner hekimin bildiği tüm ana hat konulara hakim olması gerekiyor mu? Gerekiyor. Bir ziraat mühendisi kadar birçok konudan anlaması gerekiyor mu? Elbette gerekiyor. Bu kişinin, bir finansçı gibi gelir ve giderini takip etmesi gerekiyor mu? Evet, gerekiyor. Mekanizasyoncu olması gerekiyor mu? Gerekiyor; en ufak bir şey arızalandığında onu tamir etmesi gerekli, her işe bir usta çağıramaz. Bu kadar donanım, bilgi, ayrıca teknolojiye ayak uydurmak ve gündemi takip etmek zorunda. Hele bir de böyle ürünler para etmiyorsa, hangi tarlaya ne ekecek, kaça bölecek, o riski nasıl dağıtacağını hesaplamak zorunda. Yani, bu kadar zor bir meslek olabilir mi? Bence bu iş nereden başlanmalı sorusuna benim cevabım: Birinci adımda çiftçiliğin tanımı yapılmalı. 55 yaş altına kesinlikle çok etraflı ve uygulamaya dayalı eğitimler verilerek, bu eğitimden başarılı olan insanlara "tarım ve hayvancılık yapabilir" diye kesin bir kural getirilmeli. Üreticinin üretim potansiyeli ölçülmeli ve buna göre değerlendirme yapılmalı, desteklemeler de bu model çerçevesinde verilmeli. Aksi takdirde, sıfırdan hiç bir bilgisi ve eğitimi olmayan bir yatırımcı geliyor. Mesela bugün TKDK destekleri var; %60-75 arasında devlet hibe veriyor. Orada bir puan kriteri var; ben o puan kriterine göre kendimi ayarlayabilirim ama tarım ve hayvancılıktan anlamıyorum. Ancak devletin de %60-75 arasında desteği var; bu hibeyi de almak istiyorum. Genelde de bu şekilde gelen yatırımların sonu hep hüsranla bitmiş, %80’i başarısız olmuş. Hak etmeyen, sektörün içinde olmaması gereken insanlar devletin kredisini, teşviğini alıyorlar. Öbür tarafta, çocukluktan beri bu işin içinde olan insanlar desteklenemedikleri için başarılı olamıyorlar ya da zorlanıyorlar.”
Comments